Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin açıklamada bulunan Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan, “Biz Erdoğan iktidara gelmeden AKP ile mücadeleye etmeye başlayan bir partiyiz. Bu duyguyu iyi biliyoruz, Türkiye toplumunda gerçek bir tartışma olabilmesi için bu kapağın açılması gerekiyor” dedi.

Okuyan, TELE1‘de yayımlanan ‘Gündem Özel’ isimli canlı yayın programının konuğu oldu.

Okuyan’ın konuşmasının satırbaşları şöyle:

  • Biz baştan itibaren Millet İttifakı’nın göstereceği aday ile çok ilgilenmedik. Tabi ki şunu söyledik, karşı devrimci gelenekten gelen bir aday çıksaydı ya da patron kimliği baskın bir aday çıksaydı bu farklı olurdu.
  • Bizi ilgilendiren kısım şuydu; bu toplumda çok baskın ve değişmesi imkansız bir duygu var Erdoğan’ın gitmesine dair. Biz parti olarak hem bu duygunun parçasıyız hem de bu duygunun çok tehlikeli olduğunu düşünüyoruz. Çünkü kim gelirse gelsin ya da ne olursa olsun Erdoğan gitsin düşüncesinin bir toplumu hataya sürükleyebileceğini düşündük.
  • Öte yandan biz Erdoğan iktidara gelmeden AKP ile mücadeleye etmeye başlayan bir partiyiz. Bu duyguyu iyi biliyoruz, Türkiye toplumunda gerçek bir tartışma olabilmesi için bu kapağın açılması gerekiyor.
  • Biz devrimci bir partiyiz. Millet İttifakı’yla Cumhur İttifakı’yla ilgimiz yok. Ama şunu iyi biliyoruz ki, Erdoğan meselesinin çözümü Türkiye’de gerçek bir tartışma başlatacak. O yüzden de bir oyumuz Erdoğan gitsin diye, Kılıçdaroğlu’na değil. Pratik olarak Kılıçdaroğlu’na ama bizi burada ilgilendiren kısım Erdoğan’ın gitmesi.
  • Biz siyasi bir partiyiz, duygularla da şablonlarla da hareket etmeyiz. Bir siyasi parti kendi tabanına ve topluma bir şey işaret eder. Biz Erdoğan gitsin istiyoruz deyip sonra sesimizi çıkarmayan ve bunun ne anlama geldiğini söylemeyen bir parti olamayız. O zaman ciddiyetimiz tartışılır. Dolayısıyla bizim şu anda ‘bir oy Erdoğan gitsin diye’ sözünden kastettiğimiz evet Kılıçdaroğlu’na oy vermek. Ama bunun  Millet İttifakı’na, CHP’ye ya da Kılıçdaroğlu’na siyasi bir destek olmadığını defalarca söyledik.

‘Sadece oy kullanmaktan ibaret bir toplumdan çıkmamız gerekiyor’

  • Seçmenin seçim kaygısı dediğimiz şeyin neden buraya sıkıştığını iyi anlamamız gerekiyor. Bu kadar seçime kilitlenen bir toplum doğal olarak seçim kaygısı da yaşar.
  • Türkiye’de çok büyük toplumsal bir toplumsal hareketin yaşandığı Haziran Direnişi’nin üzerinden yaklaşık 10 yıl geçti. 10 yılda şöyle bir değişim oldu; Türkiye toplumu anayasal hakkı olan ama anayasal hakkın ötesinde bütün toplumların meşru hakkı olan protesto hakkını en etkili şekilde kullanma özelliğini yitirdi ve kendisini sandığa kilitledi.
  • Geldiğimiz noktada, oyunu çok değerli gören bir toplum var. Seçmenin ya da halkın oyunun kıymetini bilmesinde hiçbir sakınca yok, fayda var. Öte yandan bu toplum niye kaygı duyuyor? Çünkü elinde sandık dışında hiçbir araç kalmadığını düşünüyor. Bu çok tehlikeli.
  • Bu seçim Türkiye Komünist Partisi açısından tabi ki önemli ama Türkiye toplumunun sadece ve sadece seçime kilitlenmesi seçimden kaygı duyması anlamına da geliyor.

Dünyada hiç bir güç yenilmez değil, AKP hiç değil. AKP defalarca yenilebileceğini gösterdi. Deniyor ki hiç seçim kaybetmedi ama AKP birçok kesitte Türkiye’de kaybetti, istediğini yapamadı. Sadece Gezi değil, AKP iktidarının bu ülkede yapamadığı şeyler var ve bu toplumdaki direncin ürünüydü. Şimdi bunları bir kenara bırakıp sadece seçimi tartışmak zorunda kalıyoruz, bu kötü.

  • Her şeyi yapmaya muktedir bir iktidar yok. Eğer biz dik durursak, örgütlü durursak seçimi kaçırma, sandık hilesi bunlar bir noktadan sonra yapılabilir şeyler değil ama sadece seçime kitlenirsek sandığı da kaçırırlar. Dolayısıyla bizim sadece oy kullanmaktan ibaret bir toplumdan çıkmamız gerekiyor.
  • Bunu suça çevirdiler. AKP iktidarının biraz da muhalefetin yardımıyla yapmış olduğu şey, siyaseti sandıktan ibaret kılmak.

‘Tartışılması gereken şeylerin hiçbiri tartışılmıyor’

  • Türkiye’de mesele bir kişinin gidip bir kişinin gelmesi değil, peki niye bu noktaya geldik? Niye kişiler bu kadar tartışılıyor? Türkiye’de anketler yayımlanıyor, pazarlıklar yapılıyor, hesaplar yapılıyor ve işin daha acı olanı iki blok arasında bir de şimdi cemaatler ve tarikatlar tercih beyan etmeye başladı. Türkiye’de yasal hiçbir zemini olmayan tarikat ve cemaatler siyasetteki dengeleri değiştirmeye çalışıyor. Tartışılması gereken şeylerin hiçbiri tartışılmıyor.
  • Kısa süre sonra Meclis’in gündemine gelecek, NATO’ya bir üyenin daha dahil olması. Komisyon’da yarın tartışılmaya başlanacak. Tartışılıyor mu? Hayır. Suriye’de çok derin pazarlıklar yapılıyor şu anda ve bu pazarlıklar Türkiye’deki bütün siyasi partileri yakından ilgilendiriyor. Kimse bunu tartışmıyor.
  • Türkiye’de çok ağır bir ekonomik kriz var, deprem bu krizi daha da derinleştirdi ve 15 gündür ben bunun da tartışıldığını görmedim.
  • Sol bunun dışında durmalıydı, sol da milletvekili pazarlıklarına kilitlendi. Ortada bir terslik var. Türkiye dünya tarihinin en ağır depremlerinden birisini yaşadı, bu iktidarın beceriksizliği, piyasacı ve bilime düşman zihniyeti yüzünden çok ağır yaşadık bu depremi. Bunun nedenleri tartışmayı bıraktık, ekonomik krizi tartışmıyoruz, dış politikayı tartışmıyoruz, emperyalist kuşatmayı tartışmıyoruz, tarikat ve cemaatleri tartışmıyoruz ama milletvekili pazarlıklarını tartışıyoruz.

‘Özgürlükler önemli ama eşitlik yoksa özgürlük ve demokrasi olmaz’

  • Özgürlük ve eşitlik kavramlarından biri diğerinden daha değerlidir deme şansımız yok. Eşitlik olmadan özgürlüğün gelemeyeceği ortaya çıktı. Özgürlük kavramı batı emperyalizminin oyuncağına dönüştü. Oysa eşitlik temel bir kavram ve kriteri belli. Bir toplumda zenginler ve yoksullar varsa eşitlik yoktur.
  • Türkiye AKP ile beraber özgürlüklerin ayaklar altına alındığı bir ülke oldu ama tartışmamız gereken başka şey var ve o bir türlü gündeme gelmiyor. O da Türkiye eşitsizliklerin hakim olduğu bir ülke haline geldi. Türkiye, yoksulu daha yoksul, emekçisi daha fazla sömürülen ve bütün bunların piyasa terörüyle gerçekleştiği bir ülke haline geldi.
  • TKP bu seçimde biraz da fırtınaya karşı direnecek, çünkü herkes özgürlük ve demokrasi vurgusu yapıyor. TKP ise bu seçimde eşitliğin ne kadar önemli olduğunun altını çizecek.
  • Bir deprem yaşadık bunu insan hayatı üzerinden değerlendirmek zorundayız. Deprem şunu gösterdi: bu depremde ağırlıklı olarak yoksul yurttaşlarımız hayatını kaybetti. Depremden sonra da konteynıra, çadıra mahkum olan yüzbinlerce yurttaşımız yoksul insanlar. Bu kadar temel bir mesele varken, TKP özgürlükler önemli ama eşitlik yoksa özgürlük ve demokrasi olmaz diyecek.

‘Yoksul ve zenginin olduğu bir ülkede ahlaktan söz edilemez’

  • Biz bu kadar ahlaktan bu kadar imandan söz edilen bir ülkede vicdan ve ahlakı savunmak Türkiye Komünist Partisi’ne düşüyor. Bizim ahlakımız biraz farklı. Yoksul ve zenginin olduğu bir ülkede ahlaktan söz edilemez. En büyük ahlaki problem budur, insanlar arasındaki eşitsizlik. Biz yepyeni bir ahlakı, güçlü bir ahlakı, insani değerleri ve vicdanı savunan bir parti olarak seçimlere gireceğiz.
  • (Ülkü Ocakları üyesinin TKP’nin deprem bölgesindeki dayanışma merkezinden çorba alırken çekilen fotoğrafı hakkında) Bunu biz yaymadık. Ama bu fotoğraf ahlaklı, vicdanlı olduğumuz gösterir. Elimizde başka fotoğraflar var. Devlet deprem bölgesine yolladığı personeline yemek veremedi.
  • Biz her yerde söylüyoruz TKP keşke bu kadar öne çıkmasaydı ama yurttaşına sahip çıkan bir devlet olsaydı. Ama bu seçimlerde ahlak ve vicdan da yarışacak.

‘Bu üç ilkeyi deprem yıkıcı bir biçimde yeniden kanıtladı’

  • Temel meselelerde diğer partilerin neyi savunduğu öne çıksın ki insanlar ona göre oy kullansın. TKP bu konuda çok iddialı, bizim sözümüz çok güçlü.
  • Biz çok muhafazakar köylere, mahallelere gittiğimizde, anlattığımız zaman ikna ediyoruz. Neden ikna ediyoruz? Çünkü konuşulmayan şeyleri konuşuyoruz. Mesela devletçi ve planlı ekonomiyi anlatabildik bu deprem sürecinde. Dedik ki, ‘Deprem ortaya çıkan durumun nedenlerinden bir tanesi hem öncesinde hem sonrasında plansızlık. Planlı hareket etme yeteneği yok.’
  • Dediler ki, ‘Siz nasıl kaynağı kıt bir parti olarak bunları yaptınız?’, biz planlı hareket ediyoruz. Küçük bir ölçekte dahi planın ne kadar önemli olduğu ortaya çıktı.
  • Bu seçimlerin bir yenilik getirmesini istiyoruz. O da unutulan kavramlar. Vicdan, ahlak, laiklik. Laiklik nedir, laiklik neden önemlidir? Depremde bunu da gördük. Laiklik önemlidir çünkü bilimle kavga etmeyen bir iktidarın ortaya çıkması için laiklik bir siyaset kültürü gerekir. Öbür türlü bilimle kavga edersiniz, fıtrat dersiniz, kader dersiniz. İnsanların yakınları öldü, bunu fıtratla kaderle geçiştiremezler.
  • Üç temel mesele var: Kamuculuk, emperyalizme karşı olmak, laikliği savunmak. Bu üç ilkeyi deprem yıkıcı bir biçimde yeniden kanıtladı. Evet çok üzücü, insanlarımız öldü ama artık ayağa kalkalım.

‘Konuşulmamız gereken yerde değil, yıkıcı bir depremden sonra konuşulduk’

  • İnsanlarımız biner biner öldü ve biz bu sistemi sorgulamak zorundayız. Dolayısıyla TKP’ye ‘Siz yarının projesisiniz, önce şunu yapalım.’ demesinler. Deprem, pandemi, savaş, ekonomik kriz yarını beklemiyor. Bütün bunlar yarını beklemiyorsa TKP niye yarını bekleyecek? O yüzden derhal bu aptal, çürük, insanımızı öldüren sistem derhal değişmeli.
  • Bu söze inanıyorsa insanlarımız, TKP baraja takılır. Asıl baraj insanların umudunun çalınmasıdır. Niye insanlar inandıkları, gönül verdikleri bir toplumsal sistemde eşitlik, kardeşlik, özgürlük içerisinde yaşamayı erteliyorlar? Niye biz baraja takılalım? Bizim sözümüzün bir karşılığı varsa, bizim sözümüz güçlüyse o zaman yıkın bu barajı.
  • Hiç bir oy boşa gitmez. TKP’ye oydur herkesin depremde beğendiyi şey. TKP oydan ibaret değil. Bir toplumsal desteği var, yıllardır verilen bir mücadelenin ürünü ama ‘Benim oyum boşa gider’ derseniz, yarın depremde koştura koştura gidecek, herkese çorba verecek, çorba verirken de insanlara dönük ayrımcılık yapmayacak bir parti bulamazsınız. Biz yardım kuruluşu değiliz, siyasi partiyiz.
  • Deprem örneğini şu nedenle veriyorum; biz konuşulmamız gereken yerde değil, yıkıcı bir depremden sonra konuşulduk parti olarak. Madem konuşulduk bunun nedenini anlatmamız gerekiyor. TKP neden çok konuşuldu? Biz dayanışmacıyız, kardeşlikten yanayız, vicdanlı insanlarız, bilime inanıyoruz, planlı hareket ediyoruz ama bizim işimiz bu düzeni yıkmak ve yaşanılası bir düzen kurmak.

‘Bu iktidarın gitmesi çok uzadı’

  • Toplumsal direnci yenemeyen bir AKP’den söz ediyoruz. İç çelişkileri de derinleşmeye başladı, arttı. Bu iktidarın gitmesi çok uzadı. Aday olamaz yasaya göre ama oluyor. Daha önce de pek çok usulsüzlük yaptılar. Bu ve benzeri başlıklarda toplumun hemen ayağa kalkıp engellemesi gerekir.
  • Protesto yolları vardır, çok meşrudur. İstifa etmek zorunda kalır hükümet. Bunlar yapılmadığında aday olmaması gereken birisi aday oluyor. Normalde bu seçimin meşruiyetinin sorgulanması gerekiyor.
  • Erdoğan’ın bugün gidecek olmasının kaynağında Türkiye’nin kadınlarının, işçilerinin, öğrencilerinin, aydınlanma mücadelesinin birikiminin eseridir.

‘Nasıl 100 yıl önce başardıysa şimdi haydi haydi başarırız’

  • Türkiye gibi bir ülkenin gidişatını ne belirler, ne etkiler? Toplumun diri, örgütlü olması… Hiçbir şey kader değildir. Dezavantajımız toplumun örgütlülüğünün düşmesidir. İkinci bir zayıflık yönü halkın alternatifi yok. Karşıda güçlü, topluma heyecan veren bir alternatif yok. İnsanlar Erdoğan’ın gitmesinden heyecan duyuyorlar ama yerine ne geleceği konusunda bir iyimserlik yok.
  • Türkiye’de hangi güçler etkili buna bakmak gerek. Türkiye’nin ana siyasetini belirleyen ana güç ne yazık ki büyük sermaye, paranın gücü…
  • İki, dünyaya bakmamız gerekiyor. Türkiye siyasetini etkileyen ABD, Almanya, İngiltere son dönemde Rusya. Ve bunlar kadar olmasa da İsrail ve İran’ı saymamız gerekiyor. Bu 52 günde bunlar etkili olabilir, halkın güçsüzlüğü durumunda Erdoğan’ın yeniden kazanmasını sağlayacak şey, bu güçlerde yeni dengelerin ortaya çıkması olabilir.
  • Bizim yöntemimiz ise halkı örgütlü kılmak. 52 güne sığar mı bu, bazı açılardan sığar… 52 günde Türkiye’yi devrimci bir dönüşüme sokamayız belki ama halkı ayağa kaldırabiliriz. Halkın ayağa kalkması nedir? Kendi öz gücüne güvenmesi.
  • Mesela sokakta bazı yurttaşlarımızla konuşuyorum, diyorlar ki ‘Erdoğan’ı artık Almanya da çizdi.’ Erdoğan’ı Almanya ya da başka bir güç çizdiği için yenilmesin, halk çizdiği için yenilsin. 52 günde bu halkın kendi öz gücüne güvenmesini sağlamamız lazım.
  • 20 yıllık karanlık diyoruz, neden diyoruz çünkü aydınlığa çıkmak için. Bu karanlık özelleştirmelerdir, öyle bir hale geldi ki Kızılay çadırları parayla satıyor. Bunun kökeninde SEKA’nın, TÜPRAŞ’ın aklımıza gelebilecek bütün kamu varlıklarının özelleştirilmesi yatıyor. O zaman buna itiraz edeceğiz. Karşıtı nedir devletleştirme.
  • AKP karanlığının nedeni nedir? Yobazlıktır, bilime düşmanlıktır. Bunun antitezi ne? Laiklik. AKP karanlığının temelinde ne var? Amerikancılık var. O zaman NATO, emperyalizm karşıtlığı…
  • AKP’yi iktidara taşıyan emperyalist güçler… Karşıtı nedir? NATO karşıtlığıdır, emperyalizm karşıtlığıdır.
  • Halk bu karşıtlığı koymazsa, o zaman Erdoğan karanlığı gider başka bir karanlık gelir. Bu halk kendine güvenirse bırakın Erdoğan’ı, Erdoğan’ın arkasındaki güçleri de yener. Asıl önemli olan o.
  • Bu halk inanırsa, nasıl 100 yıl önce başardıysak şimdi haydi haydi başarırız.